Hücreler: Yirmi yaşında bir organizma!
Engin Günaydın’ın yazdığı ve Doğu Yaşar Akal’la birlikte yönettiği ‘Hücreler’ oyunu seyirciyle buluştu. Nejat’ın yaşadığı aksiliklere vücudunun verdiği tepki etrafında gelişen oyunda Günaydın, Cengiz Bozkurt, Şinasi Yurtsever, Nilperi Şahinkaya, Kubilay Aka ve Deniz Cengiz’den oluşan kalabalık bir ekip buluşuyor.
TEK BEDENDE GÜZEL ÇATIŞMA
Kısaca oyundan bahsedelim. Eşi tarafından aldatılan Nejat depresyona sürüklenirken vücudundaki milyonlarca hücre de bu şoktan nasibini aldı. Kriz çok geçmeden yerini şiddetli bir grip enfeksiyonuna bırakıyor ve hücrelerin varlığı tehlikeye giriyor. Bu arada Profesör Yağ (Engin Günaydın), Profesör Mal (Cengiz Bozkurt) ve Profesör Nöron (Şinasi Yurtsever) gibi hücreler de zihin ve beden arasında mekik dokuyarak orta yolu bulmaya çalışırlar. Elbette bir ülkeden farklı yönetilmedikleri için onların da özel hayatları ve siyasi özlemleri var. İşler her geçen gün daha da kötüye giderken, Seretan adındaki fırsatçı hücre vücuda musallat olup metabolizmayı yok etmeyi planlarken, AloeVera ise güzelliğiyle baştan çıkardığı yağ hücresinin vitaminlerini çalıyor. Bu kaostan kurtulmanın yolu ise zihin seviyesini zihne davet edip, kalbin sesini dinlemektir.
‘HÜCRELER’İN MİZAHI: ENDİŞELER DÖNEMİNDE SİYASET VE CİNSELLİK
Gösterinin ardından sahnede söylediği gibi ‘Hücreler’ Günaydın’ın “yirmi yıllık hayali”. Bu hayalin internette iz bırakıp bırakmadığına baktığımızda Ekşi Sözlük’te 2006 yılının başındaki ilk yazısını okuyoruz. Bu yazıda Günaydın’a Settar Tanrıöğen’in eşlik edeceği belirtiliyor (Tanrıöğen oynasaydı Profesör Mal rolünde görünecektir). Oyun yıllar sonra Tanrıöğen’siz sahnelendiğinde Günaydın hayalini gerçekleştirdi. Ne kadar mutlu! Elbette bu yirmi yıllık tarih oyundaki mizah anlayışına damgasını vurmuş ve güncel olaylardan uzak kalmıştır. Bu eksiklik özellikle ikinci bölümde öne çıkan politik telaffuzda hissedilmektedir. Günümüzde açık mikrofon ve yeni nesil stand-up uygulamaları yapılırken, Deniz Göktaş’ta örneğini gördüğümüz “düşük yoğunluklu saldırgan mizah” ve örneğini Deniz Göktaş’ta gördüğümüz “kitlelere hitap eden gündem takibi” Baturay Özdemir, çıtayı yükseltsin, ortak siyasi hicivler parlamento çerçevesine indirgenmiş bir seviyeye geldi. zayıf kalıyor. Hele ki seçim kaygısı yaşadığımız bir dönemde! Aslında Günaydın’ın bu tarzı 80’li yıllardan bu yana benimsenen bir çizginin uzantısıdır. Şener Şenli ve Kemal Sunallı sinemalarından Yılmaz Erdoğan’a aktarılan, Levent Kırca kadar marjinal ve abartılı olmayan ortalama kafalı bir muhalif mizah… Öte yandan espriler cinsiyetçi olmasa da oldukça ürkek kaldı, ve cinsel konularla ilgili şakalar oyunun elini zayıflattı. Günaydın’ın canlandırdığı yağ hücresi, horoz karakteri olarak tanıtılsa da korkak ve kaypak yönleriyle ön plana çıkarıldı. Kartın horoz tarafının altı çizili ise temel güce sahip olacaktır. Bu durumda Günaydın’ın sıklıkla zannettiği korkak ikiyüzlü tip kazanıyor. Metnin ne ölçüde revize edildiğini bilmiyoruz ama oyundaki cinsellik temel bağlar çerçevesinde sınırlandırılıyor. Oyunun özü aldatma olsa da şakalar biraz güncellenmeyi hak ediyor.
‘Cells’ güldüren bir oyun değil ama bunu eksi olarak yazmak yerine tercihe bağlamak daha doğru. Çünkü bu tercihin eseri bir ‘BKM 90’lar’ havası taşıyor. Profesörlerin ve santralin ilişkisi üzerinden ortaya çıkan merkezi çatışmalar gibi, somut ile soyut arasındaki bağlantıyı kuran ve bunu izleyici için pekiştiren bir araç var. Bir anlamda emek yoğun bir komedi izliyoruz. Yapım şirketinin son yıllarındaki kahkahalarla güldüren “güldürme” mizahı yerine seyirciyi oyunun içinde tutuyor ve gülümsetiyor.
BAŞARILI VE BASİT BİR SAHNE
‘Hücreler’in (Doğu Yaşar Akal) yönetmenliği ve sade sahne tasarımına (Deniz Saip) dikkat çekmek gerekiyor. Bu noktada “sade”yi biraz açarsak, metabolizmadaki çatışmaların mümkün olduğunca özetlenmeye çalışıldığını söyleyebiliriz. Oyun, her iki tarafa yerleştirilen ekranların yanı sıra sahnenin üst kısmına yansıtılan görüntülerle de destekleniyor. Burada olayları Nejat’ın gözünden izliyoruz. Oyunun bu video bölümünde Derya Karadaş, Rüştü Atilla Onur, Selin Şekerci, Alican Yücesoy ve Murat Kartoğlu yer alıyor. Karadaş aldatan eşi, Onur teselli eden arkadaşı, Şekerci ise yeni aşkı canlandırıyor. Ayrıca Gülse Birsel zihinsel seviyeden oyuna katılıyor ve eski sevgilisi Profesör Mal’a sesleniyor. Böylece oyundaki katmanlar arasındaki bağlantı başarılı bir şekilde kuruluyor ve Nejat’ın deneyimleri hücrelerin faaliyetleriyle örtüşüyor. Oyunun sahnelendiği iki katlı dekor, fiziksel aktiviteye daha fazla alan açıyor, dinamizm katıyor, bir yandan da bedendeki bağlantıyı, hareketi ve hareketi vurguluyor. Dekordaki asansör detayı da kolay ve işlevseldir.
Video ve sahne performansı doğru bir şekilde bir araya getirildi ancak görüntünün sahnedeki etkisini dengelemek ve tempoyu arttırmak için dans gösterileri ve kalabalık geçişler ve müzik eşliğinde yarışmalar eklendi. Bunların zaman zaman sinir bozucu olduğu, tam tersine tempoyu yavaşlatarak metnin akışını engellediği söylenebilir.
Zamanlama hatasından da bahsetmek gerekiyor. Profesör Mal liderliğindeki siyasi parti “öp, öp” sloganını benimsiyor ve bu slogan Nejat’a ve tabii ki hücrelere aşkla yaşamayı, geçmişi unutup ileriye bakmayı öğütlese de gizli olarak yorumlanabilecek başka bir anlamı ifade ediyor. salgından sonraki sebep. Metabolizmanın zaten hasta olduğu ve kötü hücrelerin ortalıkta dolaştığı bir dönemde, aşkı iktidara getirmeyi amaçlayan Özgürlük Partisi sabotajcı görünümüne bürünüyor! Bu sorun muhtemelen hikayenin pandemi öncesini konu almasından kaynaklanıyor.
Tolga Çebi’nin müzikleri sürükleyici, müziğin zamanlaması oyunu pekiştirecek düzeyde ancak sözlerin tam olarak anlaşılmadığını da belirtelim.
OYUNCULUK ÜZERİNDE
Sahneyi dolduran erkek oyuncular arasında Engin Günaydın, Cengiz Bozkurt ve Şinasi Yurtsever yer alıyor. Yetenekleri, özellikle de komediye olan tutkuları tartışılmaz. En önemli ortak özellikleri beden dili ile retoriği aynı bağlamda kullanabilmeleridir. Ses tonları ve vurguları sahnedeki varlıklarıyla çelişmiyor. Aralarındaki uyum da keyifli… Özellikle komedi alanında kalan Günaydın ve Yurtsever’in daha güçlü bir performans sergilediği görülüyor. Bozkurt’un karakteri duygusallığı aktaramadı.
Üç başrolün yanı sıra Nilperi Şahinkaya ve Kubilay Aka’yı da kötü karakterler olarak görüyoruz. Şahinkaya femme fatale kompozisyonunu çizerken, Aka kostümün de desteğiyle centilmen, girişimci ama kötü niyetli bir hücreyi canlandırıyor. Oyun dengeli kaldı, “genç ve güzel” suçlamasını abartmadılar ve üç komedyenin rollerini çalmadılar. Bu uyum takdire şayandır ama üzerine biraz daha zenginlik katarak çizilen çizgiyi geliştirip bir adım öne geçebilirler.
Deniz Cengiz merkez hücrede iyi durumda. Onu ‘Jet Sosyete’den tanıyoruz. Karşı tarafı açıkça küçümsediği bir ses tonuyla öne çıktı. Bu sesle santrale atanması sürpriz değil! Rolü gibi etkileyici bir sesi var… Renk kattı.
Oyunda Gökçen Gökçebağ, Can Güvenç, Su Lara Aslan, Iraz Akçam, Eray Karadeniz, Buğu Selen Somer, Ömer Güneş ve Meriç Taner Kadıoğlu da rol alıyor.
‘DIŞ KAPI MANDALLARINDAN’ GÜNAYDIN’IN ‘HÜCRE’ KALEMİNE
Günaydın’ın kalemine dair birkaç not düşmek lazım. “Seyirci onu BKM sayesinde tanıdı” demek doğru olur. Günaydın, ‘Bir Demet Tiyatro’da Zabıta İrfan karakteriyle parladı. Hilekar, hırslı ama sonuçta gülünç bir polis memurunu canlandıran Günaydın, şüphesiz asıl şöhretini ‘Avrupa Yakası’ dizisindeki Burhan Altıntop rolüyle kazandı. Diziye girdiği sezondan itibaren ilgi odağı olan ve dizinin reytingini artıran oyuncunun aynı zamanda yazarlık yönü de var. ‘Andropoz’ gibi yazıp rol aldığı diziler, ‘Olay Ses’ gibi romantik komediler var. Öte yandan bir röportajında Demet Akbağ’ın şovlarına metinler yazdığını belirtiyor.
BKM’nin 1998 yapımı ‘Dış Kapının Sürgüleri’nde Günaydın’ı izlemedik ama yarattığı derin karakterlere ve naif hikayeye tanık olduk. Mütevazı bir ailenin yaşadıkları serinin temelini oluşturdu. Yan hikayeler başarıyla oluşturuldu. Dizi insanları güldürürken aynı zamanda dramatik yapısını da koruyarak duygusal ve samimi bir oyunu izleyiciye aktardı. Dizide dikkat çeken unsur, dönemin alameti farikası sayabileceğimiz güçlü karakterlerdi. 90’lı yıllar ve 2000’li yılların başında televizyon yapımlarımız karakter çizimi açısından bir kez daha altın çağını yaşadı. Dış Kapının Mandalları da onun kaygısını tasvir eden karakterlere dayanıyordu. Bir diğer olumlu yanı ise mekanların ekonomik kullanılmasıydı. Dizi bir sit-com olduğu için birden fazla mekanla çalışmak mümkündü. Kahvehane, apartman ve karşı komşunun dairesi karşılaştığımız birkaç yer arasındaydı. Günaydın, olayları güzelce dağıtmıştı. Yıllar sonra Günaydın’ın ‘Hücreler’le tiyatro seyircisinin karşısına çıkmasıyla sahneye hakimiyeti pek de şaşırtıcı değil.
**
Özetle “Hücreler”in “yirmi yıl gecikmiş bir oyun” benzetmesi yerinde görünmektedir. Oyun, uzun sürmesine rağmen yormayan mizahı, akıcı diyalogları, bazen ortalama, bazen iyi düşünülmüş ama her halükarda iyi düşünülmüş esprileriyle günümüzde gerçek karşılığını bulamıyor. çalıştı. Öte yandan fikrin işlenme ve sahneye yansıma biçiminin prestijli bir karakter gösterdiği, tükettiği suyu da unutmadığı aşikar…